YAZININ UZUN TARİHİ
Efendim bugünkü konumuz şu anda okuduğumuz zımbırtının ta kendisidir. Hemen konuya girmek gerekirse Türk Dil Kurumu'nun " düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi" olarak tarif ettiği zımbırtı. Nedir peki efendim bu yazmak derseniz eğer TDK size gülerek " söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak" diye cevap verecektir. Görüldüğü üzere Türk Dil Kurumu, kavramları harf ve özel işaretlerle anlatma özelliğini pek de güzel kullanamamış.
İşe öncelikle yazının tarihini anlatarak girelim isterim. tarih dediysek öyle Hittitler buldu, Sümerler buldu diye gereksiz bilgiler vermeyeceğim tabiki sizlere. Bu yazı denilen mered peydah olmadan önce atalarımız duvarlara abuk,sabuk resimler yaparak meramlarını anlatmaya çalışmışlardır. Bakmışlar olacak gibi değil, önce kendilerine göre harfler, sonra heceler falan derken bir bakmışlar kasideler, şiirler yazmaya başlamışlar. Konuşmayı falan filan hiç katmıyorum araya ki kafanız karışmasın.
Peki efendim nedir bu atalarımızı yazıyı bulmaya iten neden?Nedir bu meramları? Hemen bahsedeyim. Günümüzde de olduğu üzere, her er kişinin anlatmak istediği bazı düşüncüleri mevcuttur. Bunlar; yemek yap, eve gel, ders çalış gibi şeyler değil. Tarihi yazmak gibi bir dertleri de yok tabiyki. Soruyorum size, bir erkek kaleme kağıda ne zaman sarılır? Cevabı aldım, evet aşık olduğunda sarılır. Bir kızdan hoşlandığında sarılır, sınavları saymazsak tabi. İşte insanlar ne zaman konuşarak anlatamadıkları duygularının, düşüncelerinin olduğunu fark ettiyse yazı da o zaman bulunmuştur. Ne zaman, gelecek nesillere de duygularını aktarmak, kahramanlık hikayelerini anlatma ihtiyacı duymuşlarsa işte o zaman bulunmuştur bu yazı denen şey. Yazı bulununca da otomatik olarak yazmak eylemi bulunmuş oldu tabi, ona hiç girmeyeyim.
İşte Kalem ya da o zamanlar her neyse işte o, insanın her daim dostu olmaya başlamıştır. Sinirlendiğinde, heyecanlandığında yanında olmuştur. Sevdiği insan öldüğünde derdini en iyi ona anlatır, birini sevdiğinde de ona...Biri onu terkettiğinde o terketmez, biri ona kızdığında o kızmaz. Asla düşüncelerini değiştirmeye kalkmaz. Ne düşünüyorsan aynen yansıtır yazı denen sihirli semboller. Söz uçmayıp kalıcı olduğu anlarda, beynin tam ortasına yerleştiğinde bile yazı ondan daha da kalıcı ve içseldir.
İşte bundandır ne zaman dara düşerse kadınlar alışveriş yapar ama erkekler kağıdı ve kalemi karşısına alıp dertleşmeye başlar. İşte bundandır ki kaç yüzyıldır yazarların çoğu erkektir. Kaç yüzyıldır ki, milyonlarca Mecnun çöllerde kafayı yemiştir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder